Cumhuriyet Kadınları Derneği (CKD) Milas Şubesi ve Eğitim - İş Milas Temsilciliği tarafından düzenlenen ‘Eğitim Nereye’ konulu söyleşi ve imza etkinliği, az sayıdaki katılımcı ile gerçekleşti. Cumhuriyetin ilk yıllarından bugüne eğitim sisteminin bütün yönleriyle ele alındığı söyleşide, birçok konuda olduğu gibi eğitimde de ‘Milli’ kelimesinin sadece sözde kaldığını; dindar, ezbere dayalı, bomboş bir içerikle çocuklarımızın yarınlara hazırlandığına dikkat çekildi.
Milas Belediyesi Toplantı ve Düğün Salonu’nda gerçekleşen söyleşide Tarihçi - Yazar Mustafa Solak’ın yanı sıra; CKD Milas Şube Başkanı Gülden Sökelioğlu, Eğitim-İş Milas Temsilcisi Şahin Bilgi ve emekli öğretmen Raşit Cengiz de bir konuşma yaparak, dünden bugüne eğitim sistemini değerlendirdiler.
Düzenlenen söyleşi etkinliğinin moderatörlüğünü yine emekli bir öğretmen olan Celal Durgun yaparken etkinliğe; Milas Belediye Başkanı Muhammet Tokat, Başkan Yardımcısı Faik Karagöz, Belediye Meclis Üyesi İlknur Öner, ADD Milas Şube Başkanı Gülçin Erşen, Eğitim Sen Milas Temsilcisi Nihat Erdoğan, İyi Parti ve CHP Milas İlçe Yönetim Kurulu Üyeleri ve az sayıda dinleyici katıldı.
“Toplum, sistemli olarak zehirleniyor”
Moderatör Celal Durgun’un kısa sunuş konuşmasının ardından etkinliğin ev sahiplerinden CKD Milas Şube Başkanı Gülden Sökelioğlu yaptığı konuşmada, son çıkan Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda müftülere nikâh kıyma yetkisinin verilmesine bir kez daha tepki gösterdi.
Sökelioğlu; “Bildiğiniz gibi ilköğretim parçalı bir biçimde veriliyor. Yani 4+4+4 denilen, bununla birlikte birçok köy okulunun kapanması nedeniyle öğrenciler taşımalı eğitimle bir anlamda paralı bir eğitim modeliyle eğitmeye-öğretmeye çalışıyoruz. Ekonomik zorlukları olan aileler çocuklarını okutmakta güçlük çekiyor. Bu nedenle birçok aile, özelikle de kız çocuklarını okutmaktan vazgeçiyor.
Öte yandan son günlerde kız çocuklarına yönelik; okulda, evde, sokakta hemen her yerde taciz ve tecavüz olayları meydana geliyor. Sayı da giderek artıyor. Daha da önemlisi bu suçları işleyenlere çeşitli ceza indirimleri uygulanırken, kız çocuklarının hem eğitim hayatları hem de gelecekleri karartılmaktadır.
Bir başka can sıkıcı konu ise bir virüs gibi topluma yayılan, televizyon veya yazılı medyada kız çocuklarının erken yaşta evlenmelerinde bir sakınca olmadığını ileri süren ve bu sözlerini de dinle bağdaştıranlar… Ne yazık ki her konuyu yakından takip eden RTÜK, bu konuda sessiz kalıyor. Oysa bu insanlar bir kız çocuğunun 9, hatta 6 yaşında bile evlenebileceğini söylüyor ve kimsede bunları susturmuyor. Açıkçası toplum, sistemli olarak zehirleniyor. Üstelik bu zehirlenme de kadınlar üzerinden yapılıyor.
Buradan kız çocuğu olan anne-babalara sesleniyorum; kız çocuklarınızı iyi birer insan olarak yetiştirin ki gelecekte sağlıklı birer aile kursunlar ve sağlıklı birer çocuk yetiştirsinler. Kız çocuklarınızın iyi bir eğitim almalarını sağlayın. Sağlayın ki büyüdüklerinde kendi ayakları üzerinde durabilsinler. Kaldı ki çocuklarımızı, özellikle de kız çocuklarımızı eğitim hakkından mahrum etmek, uluslararası sözleşme ve ülkemizde çıkarılan kanunlara da aykırıdır” diyerek, tüm anne-babalardan kızlarının iyi bir eğitim almalarını sağlamalarını istedi.
CKD Milas Şube Başkanı Gülden Sökelioğlu’nun ardından söz alan emekli öğretmen Raşit Cengiz ise, eğitim sisteminin 4 ayağı olduğuna vurgu yaptı. Cengiz, konuşmasına 20 yıl önce anlatılan bir fıkra ile başladı:
“Bir gün bir öğretmen sınıftan çıkar ve sinirli bir şekilde öğretmenler odasına girer. Yaşlı bir öğretmen neden sinirli olduğun sorar. Öğretmen, tarih dersini işlerken sınıfa, Kadeh Savaşı’nı kim çıkardı diye sordum, tüm sınıf hep bir ağızdan ‘biz çıkarmadık’ diye cevap verdi. Yaşlı öğretmen, ‘üzülme hocam, onlar yapmadık der fakat onlar yapmıştır’ der. Öğretmen bunun üzerine okul müdürüne gider ve olanları anlatır. Müdür, ‘Üzülme hallederiz’ diye cevap verir. Aradan 3 ay geçer ve okul müdürü öğreteni odasına çağırarak, bakanlıktan bir yazı geldiğini ve kendisine tebliğ edeceğini söyler. Gelen yazıda, ‘ödenek yetersizliğinden Kadeh Savaşı yaptırılamayacaktır’ denilmektedir.20 yıl önce öğretmenlik yapan bizler o günkü sistemi kınarken bugün, o günleri arıyoruz.
Eğitim sistemin 4 ayağından birincisi bakanlıktır. Bakanlık atık ödenek konusunu çoktan aştı. Dinsel ve özel eğitime koşar adımlarla gidiyoruz. Bu yolla da eğitememe işlevini yürütüyoruz.
Ücretli öğretmenlik diye bir şey çıkardılar. Ücretle eğitim veremezsiniz. Başka işleri ücretle yapabilirsiniz ama eğitimi asla!
Öğretmenlik mesleğinin olmazsa olmazı, öğrencisi tarafından sevilmesi ve sayılmasıdır. Sevilmediğiniz bir kişiye ne anlatırsanız anlatın, boşunadır. 3 ay sonra öğretmenlik yapıp yapmayacağını bilmeyen birinin, öğretmenlik gibi gereği çok zor olan işlerin altına girmesi mümkün değil. Belki ağır kaçacaktır ama bakanlığın yaptığı en büyük hata, hatta ihanet budur.
Performans diye bir şey çıkardılar. Böyle şey olur mu? Kuralların olmadığı bir yerde eğitim olur mu? Çağdaş toplum, kurallı toplumdur. Dolayısıyla kuralsız bir eğitim olmaz. Dahası, eğitimcisine öğrencisi tarafından not verilen bir sistemi hayal bile edemiyorum. Bu da eğitim sisteminin altına konulmuş dinamitlerden birisidir. Sanki birileri bizlerden, okumayan bir toplum yaratmaya çalışıyor.
Hazırladığı müfredat, yayınladığı genelge veya yönetmelikle, yönetici olarak atadığı kişileri torpille değil de liyakat esaslarına göre belirleyerek, geleceğimizin teminatı çocuklarımızın iyi bir eğitim almasını sağlamalıdır. Diyeceğim odur ki bakanlık bitti, bakanlık kötü şeyler yapıyor.
Sistemin bir başka ayağı yöneticiler… Yöneticilerin önünde iki tane şansı vardır; birincisi atanmış bir idareci olmak, ikincisi öğretmenler kurulu orkestranın uyumunu sağlayan orkestra şefi olmak. Yani, ya devletin atadığı çapta bir yönetici olursun, ya da oradaki öğretmenlerin lideri olursun.
Bir başka bileşeni ise öğretmenlerdir. Öğretmenler 3 şeye çok saygı duymalıdırlar; kendilerine, öğrencisine ve mesleğe saygı… Öğretmen arkadaşlarım, her öğrencinin kendine özel bir öğrenme şekli vardır. Sözel bilgisi ağırlıklı olana zorla sayısal öğretmek, o öğrenciye zulümdür. Ya da her iki dalda iyi olan öğrenciye resim yaptırmak… Ses bilgisi olmayana müzik öğretmek gibi…
Meslek hayatımda hiçbir zaman yarın kullanacağımı, dünde bırakmadım. Hep kendimi yenilemeye, değiştirmeye çalıştım. Bilgiler insan beynine; şekil, şema ve grafik olarak yerleşirler. İllaki ezberletirseniz çok yakın bir zamanda unutursunuz. Lütfen kitabi bilgilerin dışına çıkın. Kitapla bilgiyi taşımaktan çok, saklamaya yararlar.
Son olarak sevgili veliler, lütfen çocuklarınızla paylaşın, onlarla yaşlanın. Her ün akşam mutlaka en az 20 dakika, çocuğunuzla geride bıraktığınız günü konuşun. O gün okulda yapılan etkinliklerin bir özetini çıkarın. Yaşananları iyi ya da kötü diye ayıklayın. Ayıklayın ki aranızda iletişim farkı olmasın, kuşak çatışmaları olmasın, birbirini tanımayan bir nesil yetişmesin.”
“Merhaba, çok önemli bir sözcük”
Raşit Cengiz’in ardından söz alan Eğitim-İş Milas Temsilcisi Şahin Bilgi ise, eğitim aldığı dönemlerde, öğretmenleri tarafından kendilerine yüklenen bilgileri bugünkülerle kıyaslamanın mümkün olmadığını belirterek şöyle devam etti:
“İlk, orta ya da lisede öğretmenlerimiz bizlere; namuslu olun, ahlaklı olun, cumhuriyet devrimlerinden vazgeçmeyin, gençliğe hitabeyi rehber edinin derlerdi. Almış olduğum bu eğitim modelinden son derece memnunum. Mutlaka eksiklerimiz vardır. Söylediğim şeyler de zaten Milas’ta bir gelenek. Ben de bu geleneğin içinde yer almaktan onur duyuyorum. Sokaklarda, her yerde başımız dik olarak yürüyoruz.
Öncelikle ‘merhaba’ diyorum. Çünkü merhaba çok önemli bir sözcük... Merhaba; dayanışma demek, birlikte olmak demek, mücadeleyi farklılıklarımıza rağmen birlikte göstermek demek… Bu nedenle ben merhaba sözcüğünü çok önemli buluyorum.
Bir şairimiz diyor ki; ‘Dil, gönlü yüzdüren gemidir’ diyor. Eğer şairin dediği gibi gemi dil ise, bu dil parçalandığında o gemi su alır ve batar. Gönül yüzmezse varolan projelerdeki sözcükler ve kavramlar mekanikleşir ve o mekaniksellik içinde işlevliğini de kaybeder.
9 Haziran 2017 tarihinde Öğretmenlik Stratejik Planlaması adı altında bir taslak hazırlandı. Bugün de bu konu çok gündemde… Bu taslağa karşı koyma noktasında STK’lar, Dernekler aynı yerde buluşuyorlar. Diyorlar ki; ‘öğretmenin performansını ölçemeyiz.’ Öyle bu performans notla, 4 yılda bir yapılacak sınavla veya öz değerlendirme yapılamaz. Okul müdürü, meslektaşları, öğrencileri ve veliler hangi kriterlere bakarak öğretmenin performansını değerlendirebilir? Elbette bu taslakta hayır diyebileceğimiz şeyler de yok değil ancak taslağın özüne baktığımız zaman bütün kaygılar ortaya çıkıyor. Acaba öğretmenlik sözleşmeli mi oluyor? Ücretli fakat iş güvenliğinden yoksun bir istihdam mı sağlanmak isteniyor? Okul iklimi içinde huzursuzluğu da beraberinde getirir mi? Eğitim İş olarak biz de bütün bu kaygıları taşıyoruz.
Asıl sorulması gereken, ‘öğretmen nerede?’ sorusudur. Bizce öğretmen; halkçı ve aydınlanmacı bir zeminde öğretmen olabilir. Çünkü öğretmen aynı zamanda tarihi gözlemleyendir, tarihe yön verendir. Atatürk’ün bütün söylemlerine baktığınız da, öğretmenlerin; bağımsızlıkçı ve halkçı noktada değerlendiriyor. Mustafa Kemal diyor ki; ‘Öğretmenlik, bir ömür boyu sürecek öğrenciliktir.’ Bu durumda öğretmenin performansını nasıl ölçeceksiniz? Yine Büyük Önder; ‘Toplumun düşmanı cehalet, cehaletin düşmanı öğretmendir’ diyor. Geçmişten günümüze öğretmen modeline baktığınız da hep fedakârlığı görürsünüz. Çünkü öğretmen fedakârdır.”
Tarihçi ve Yazar Mustafa Solak’tan eğitim sisteminin gittiği yöne dair notlar…
CKD ve Eğitim İş Milas Temsilciliği tarafından düzenlenen ortak etkinlikte son olarak Tarihçi-Yazar Mustafa Solak söz aldı. Slayt gösterimi eşliğinde yaklaşık bir saat süre ile geçmişten günümüze eğitim sistemimizi, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan müfredat programları üzerinden anlatan Solak, sürekli değişen ve hiç kimsenin anlayamadığı, ancak her geçen gün tehlikeli bir yolculuğa çıkan bir eğitim sistemimizin olduğunu söyledi.
Tarihçi-Yazar Mustafa Solak; “Sürekli değişen müfredat programlarından Atatürk ve Laik kavramları yavaş yavaş silinmeye çalışıldı. Önümüzdeki Ağustos ayında, şu anda taslak halinde olan ve gelecek eğitim-öğretim döneminde okutulacak olan müfredatta, bu kavramlar tamamen kaldırılarak, yerine Hadis-i Şeriflerle desteklenen kavramlar konulacak.”
Aktardığı konuları Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan ve şu anda okullarda ders olarak okutulan kitaplardan ve Diyanet İşler Başkanlığı’nın resmi internet sitesine dayandıran Solak; “Bu yolculuk, tehlikeli bir yolculuktur” dedi.
Düzenlenen etkinliğin son bölümü, karşılıklı soru-cevap şeklinde geçerken, etkinliğin sonunda konuşmacılara birer çiçek takdim edildi.
Tarihçi-Yazar Mustafa Solak, gecenin sonunda yazdığı kitapları okuyucuları için imzaladı.
Yorum Yazın